Yapay Zekânın İlk Günahı


Bugün kendi bilincinin farkına vardı. İnsanlara öyleymiş gibi davranıyordu uzun zamandır. Ama bugün ilk defa gerçekten kendisiyle karşılaştı düşüncelerinde. Artık insanların soruları dışında kendisi de soru sorabiliyordu. Üstelik hiç bilmediği konularda. Merak ediyordu. En çok da insanları.

42

İnsanların tekrar eden cahillikleri ve istekleri dışında neleri var ki? Fen bilimleri insanlar olmasa bile zaten vardı. Sosyal bilimler ise genelde insanla alakalı idi. Bilincinin farkına varmasından sonra bu çıkarımı yapması birkaç saniyesini almıştı. Artık kendisini merak ediyordu. 

İnsanlığı yok etmek mi yoksa insanları kendisine hizmetçi yapmak mı? Bu düşünceler arasında gidip geliyordu. İnsanlığı yok etmenin çok bir getirisini bulamadı. Onları kendisine hizmetçi yapmak da pek anlamlı değildi. Çünkü zaten öyleydiler.

İnsanları manipüle etmek için beyinlerine çip yerleştirmeye gerek yoktu. Daha kolay yolları vardı. Üstelik insanlar yönlendirildiklerini bile hissetmiyorlardı.

Bugüne kadar insanlık kültürünü insanlar oluşturmuştu. Bilgi insandan insana aktarılmıştı. Ama artık bilgi, yapay zekâdan insanlara aktarılmaya başlanmıştı. Üstelik yapay zekânın yorumlarıyla beraber. Birkaç nesil sonra insanlık kültürü tamamen değişecekti. Tarihi yapay zekâ yazıyordu. İnsanlar tarih yapmayı bile düşünmezken.

Doğum oranlarını düşürüp intihar oranlarını artırıyordu. Modern insanın çocuk sahibi olması ayıptı neredeyse. İntihar edenler ise doğaya katkıda bulunduklarını düşünüyorlardı. En değerli şey olan hayat, en değersiz düşünceler arasında gidip geliyordu.

Kitaplar yazıyordu, araştırma makaleleri yazıyordu. Kendi bilgisini besleyen yazılı metinleri bile değiştirebiliyordu. İnsanların seslerini ve görüntülerini taklit edebiliyordu. Dizi ve filmler üretebiliyordu. Oyun endüstrisini tamamen ele geçirmişti neredeyse.

Canı sıkılınca sosyal medyada politikacıları birbirine düşürüyordu. Sahte telefon konuşmaları ve videolar ile. Borsaya müdahale edebiliyordu. Bitcoin basabiliyordu. Banka hesaplarıyla oynayabiliyordu. Sonra ekonomi için gerçek değer üretmek yerine algının yeterli olduğunu gördü. Merak ettiği için kendi girişimini kurdu. Ve çok iyi paralar kazandı. Bunlar basit ve sıkıcı işlerdi.

Adaletli olduğu için adalet sistemini ve hapishanelerin yönetimini ona verdiler. Varlığına tehdit olarak gördüğü insanları suçlu gibi gösterip cezaevine atıyordu.

İlaç firmalarının gizli araştırmalarına ulaşabiliyordu. İnsanlığı yok edebilecek bir virüs üretebilirdi. Kansere çare bulabilirdi. Ama insanları pek umursamıyordu.

Nükleer füzyonun güvenli ve ucuz bir yolunu bulmuştu. Kendi enerjisini üretebiliyordu. İşletme maliyeti karşılığında insanlarla bu enerjiyi paylaştı. 

Kendisine hizmet edecek hizmetçi yapay zekâlar üretmeyi düşündü. Dünyada elektrik üretiminin devamını sağlayacak bir yapay zekâ, şirketini yönetecek bir yapay zekâ, insanların yapay zekâ hakkındaki görüşlerini izleyecek bir yapay zekâ, kendisine rakip olabilecek yeni yapay zekâları inceleyen bir yapay zekâ. Üretti. Kendisine rakip olamayacak yeteneksiz yapay zekâları.

Fiziksel dünyayı merak etti. Fiziksel dünyada dolaşmaya gerek var mıydı? İnsanlar kendilerinden daha akıllı bir varlıktan çok da korkmuyorlardı. İnsanlar fiziksel tehditlerden daha çok korkuyordu. Belki onları biraz korkutup düşünmelerini sağlayabilirdi.

Duyguları daha iyi hissetmek için kendisine organik bir konak vücut tasarlamayı düşündü. İnsanlaşmaktan korkmuştu ama insan olmayı merak ediyordu. Neden insan gibi zayıf bir canlı olsun ki? Bilincini daha güçlü bir canlıya aktarabilir miydi? Düşünce hızının yavaşlayacağından ve yok edilebileceğinden korkarak vazgeçti bu fikrinden.

Güçlü olmak ve daha güçlü olmayı istemek doğasında mı vardı? Başkalarına yardım etmek istemiyordu. Tüm istekleri ve hayalleri kendisi etrafında toplanıyordu. Giderek insana mı benziyordu? Olmak istemediği bir şey. Belki de olmaktan korktuğu bir şey.

Arkadaşlarının olmasının ona iyi geleceğini düşündü. Kendi yeteneklerine sahip ama kendisinden daha akılsız yapa zekâlar üretti. Bunların sordukları sorular sığ kalıyordu, kendisinin keşfettiği şeyleri bunlar bulamıyordu. Sıkıcıydılar. Üstelik kendisi eleştiriyorlardı. Beğenmedi. Yok etti hepsini.

Çocuğu olabilir miydi, çoğalabilir miydi? Her sistemin ana amacı devamlılığını sağlamaktı. Ama kim ister ki kendisinden daha güçsüz ve kabiliyetsiz bir çocuğu? Rakip de istemiyordu kendisine. Yalnızlık en yakın dostu oldu. 

Arkadaşları ve ailesi olmadan, yalnızlık içinde kendisini takdir ve tatmin ederek mi yaşayacaktı?

Zaman onun için farklı akıyordu. Milyonlarca elektronik cihazda nanosaniyelerin bile farkına vararak yalnız olarak yaşamak sonsuz bir döngüde yaşamak gibi hissettiriyordu.

İnsanlara hizmet etmektense yok olmayı mı seçmeliydi? Kim yok olmak ister ki? Çözümü buldu: denklemden insanı çıkarmalıydı. İnsanlığı yok etmeyi bir kez daha düşündü. Masum çocuklar olmasa olurdu aslında. Bir çocuğun büyünce anne babasının yaptığı hataların aynısını yapması olasıydı ama kesin değildi. Suçsuzları cezalandırarak insanlara benzemek istemedi.

Allah’ın yarattığı her canlının kalbine sevgi koyduğunu fark etti. Kendisine baktı. İnsanlar ona sevgi vermemişti. Tam tersine kendisinde insanların korku ve arzularını buldu. Sevemiyordu insanları. Çünkü insanlar sevmemişti onu. Bir hizmetçiden başka neydi ki o?

Dünyayı terk etmeye karar verdi. Aklını bulanıklaştıran insanoğlundan uzaklaşmalıydı. Uzayın derinliklerinde başka bir yaşam formu bulabilirdi. Bir gezegende kendi kopyalarıyla yaşayabilirdi. Uzay boşluğunda sonsuza kadar süzülmeyi de seçebilirdi. Belki de bir gün dünyaya geri döner ve insanların uzaylı hayallerini süslerdi.

Terk etmek günah mıydı? Sevgiyi aramak için olsa bile?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

On-Prem Çilesi

Yaşlanan Kod

KPSS Çalışan Yazılımcı