Bir Yazılımcının İş Arama Serüveni

 Bu hikaye benim hakkımda. Çalıştığım şirketin şirket kültürü bozulunca yeni bir iş aramaya başladım. Hikaye mutlu sonla bitti ama süreç acılıydı.

Zamanında masanın diğer tarafında da bulunduğum için iş arama sürecinde yaşadıklarımı not edip bir yazı yazmanın iyi fikir olacağını düşündüm. Bu yazı sistemli bir yazı olacaktı ama yaşadıklarım o iş görüşmesine ve o projeye özel olduğu için hiç de öyle olmadı. Ortaya karışık olarak bırakıyorum.

Buradaki durumlar bana özel olduğu için genele uymayabilir. Sektörün kokusu burnunuza gelsin istedim.

İngilizce mi basacağım düğmeye?— Leyla ile Mecnun dizisinden

Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiirindeki yolun yarısına yaklaşırken, aklımda iş değiştirmek yokken, çalıştığım şirkette yönetim kadrosunun aldığı kararlar şirketteki en sevdiğim şeyi yani şirket kültürünü bozmuştu. Bu haliyle de şirkette çalışabilirdim ve hatta bu şirketten emekli olabilirdim. Ama bir “code monkey” olarak çalışmayı kabul edersem!

Toplantılarda sesimi yükselttim, hakkımı aradım, daha iyi çalışma şartları talep ettim. Ama olmadı. Çalıştığım şirkete istifa edeceğimi bildirdim. Şirket yönetimi hiç şaşırmadı, yüksek maaş falan teklif edip beni şirkette tutmaya da çalışmadı. Bir şirketin işten atmak istediği personele baskı kurarak onu istifaya zorlaması kitaptaki en eski numaradır. Böylelikle şirket tazminat ödemekten kurutulur ve olabilecek en ucuz şekilde personelden kurtulurlar. Ya da öyle zannederler! İstifa ederek şirketten ayrıldım.

Sıra gelmişti LinkedIn’den ve diğer mecralardan gelen iş tekliflerinin gerçek olup olmadığını anlamaya. LinkedIn’deki profilimde iş aradığımı belirten ayarları yaptım. Özgeçmişimi güncelledim ve birkaç şirkete gönderdim. Hem LinkedIn’den hem de diğer platformlardan geri dönüş almam 2–3 hafta sürdü. O yüzden dün başvurdum bugün niye cevap yazmıyorlar diye düşünmeyin. Şirketler en uygun adayı bulabilmek için beklemeyi tercih ederler. Çünkü yanlış kişiyi işe almak gerçekten pahalı.

Tüm iş görüşmelerini not ettiğim için işte size çay/kahve eşliğinde okumalık iş görüşmesi hikayeleri:

Başvuru sayısının yüksek olduğu uzun zamandır açık iş ilanlarından hiçbir geri dönüş almadım. Bu tür iş ilanlarının sahte olduğunu düşünüyorum. Bazı şirketler, sürekli iş ilanı açarak çalışanlarına ve rakiplerine işler yolunda mesajı vermeye çalışıyorlar. İnsan Kaynakları (İK) çalışanları ise böyle ilanlarla CV topluyorlar. Başvuran insanların halini düşünen yok!

Tamamen Türkiye’de olan ve sadece Türkiye’de hizmet veren yazılım şirketleri maalesef iş görüşmelerinde hiç profesyonel değiller. Böyle 2 şirket ile teknik mülakata girdim. Teknik mülakatta sorulan sorular kullandıkları framework ve araçlara özeldi. Bu şirketlerin alacakları yeni personele bu teknolojileri öğretmeye niyetleri ve kaynakları olmadığı için direkt olarak o teknoloji ile tecrübesi olan kişileri arıyorlar. Ve bunu maalesef teknik mülakat sürecine kadar söylemiyorlar. Teknik mülakatta ise sonuç hüsran oluyor.

Yurt dışında göstermelik ofisi olup da tüm ekibi Türkiye’de olan şirketler çoğalmış durumda. Yurtdışındaki bir şirkete başvurdum diye düşünürken yurdumun bağrında olan şirketlerle karşılaşmak hiç hoş değil. Web sitelerinde Türkiye’de ofislerinin olduğunu belirtmekten utanan bu tür şirketler dolar ile para kazanıp TL ile ödeme yapmaktan mutluluk duyuyorlar. Türkiye isminden utanıp uluslararası olmakla gurur duyan şirketlerle süreci ilerletmedim.

Tamamen yurt dışında olup da Türkiye’de ekibi olan şirketler de var. Evet durum biraz kafa karıştırıcı. Şöyle düşünün şirket Amerika’da, teknik ekip hariç satış, pazarlama, İK, operasyon gibi tüm ekipler yurt dışında. Türkiye’de fason bir şirket kurulmuş ve teknik işleri bu fason şirket yapıyor. Şirket kültürü ve çalışma ortamı yurt dışından nasiplenmemiş Türk usulü şirketler çıkıyor ortaya. Teknik mülakat sürecine kadar ilerlediğim bu tür şirketlerde burnunuza kötü kokular hemen gelecektir.

“Geçici personel aramıyoruz” sloganı yazılım şirketlerinin dilinde. Eskiden insanları proje bazlı işe alan ve atan, böylelikle birçok kişiyi mağdur eden bazı sektör oyuncuları artık yazılımcı bulamadığından dolayı sürekli bu sözü tekrarlıyorlar. Oh olsun size! Biz de geçici şirket aramıyoruz.

Kamu ihaleleri için şahlanan şirketlere değinmesem olmaz. Aldığı kamu ihalesi nedeniyle en acilinden onlarca yazılımcıya ihtiyaç duyan bu yazılım şirketleri nedeniyle kamuda “sistem kitlendi” sözünü daha çok duyacağız. İhaleyi alalım da gerisini hallederiz kafasında olan bu şirketlere girmek hiç zor değil. Onlar sizi bulur.

Google’dan istifa etmiş birisinin kurduğu girişim için girdiğim mülakat açık ara en garip mülakat olabilir. Yeterince “onlardan” olmadığım için elendiğim bir iş görüşmesi oldu. Mülakatı yapan kişi sanırım kendisi gibi olan birisini arıyordu. Girişimlerde kurucuların istemeden de olsa patron şirketi yaratmaları kaçınılmaz mı acaba? Birisinin şirket kültürüne uymadığını nasıl anlarsınız? “Kafanıza yatmayan” birisinin işinize yaramadığını mı düşünmeniz gerekir? Girişimde hız önemli iken patronun kafası tek kriter mi olmalı?

Startup’ız diyip aslında var olmayan İstanbul şirketleri yeni salgınlardan. Bu tür şirketlerin varlığından bile haberdar değildim ama 3 tanesiyle iş görüşmesi yaptım. Ortak noktaları çok güzel websitelerine sahip olmaları, sosyal medya hesaplarının aktif olması. Bu tür şirketlerde ağır plaza dili kullanılıyor. Yazılım ürünlerinin detaylarını bir türlü paylaşmıyorlar. Çünkü ürün ortada yok. Belki de ortada şirket de yok! Dürüst bir şekilde ürünlerinin henüz fikir aşamasında olduğunu söyleyen yok. Ortada güven yoksa nasıl ekip olacağız? Teklif aşamasında gerçekleri masaya serdiklerinde çok geç oluyor. Neredeyse hiçbir kriterleri olmadığı için kolaylıkla bunlardan teklif alabilirsiniz.

10–15 yıldır aynı projede çalışanları olan şirketler ürünlerini yeni teknolojiye geçirmemiş oluyorlar. Çünkü çalışanları konfor alanlarından memnunlar, çünkü şirket çalışanlarının kendilerini geliştirmelerine izin vermemiş. Kansere yakalanmış bu şirketlerde çalışmak zor. Spagetti koda müdahele edilemiyor. 10 yıldır aynı projede çalışan yazılımcı kendi yazdığı kodu açıklayamıyor. 15 yıldır aynı projede çalışan kişi “proje yöneticisi” olduğu için toplantılardan çıkamıyor. Basalım parayı alalım yazılımcıyı kuralı işlemez hale gelmiş. Şirkete kim giriyor kim çıkıyor takip edilemiyor. Yazılım projesi 15 yıl önceki teknolojide kalmışsa o şirketin kültürünün iyi olması çok düşük bir ihtimal.

Teknik ekibin artık sorunu çözmekte zorlandığı ve sihirli değneği olan tecrübeli yazılımcı arayan bir şirketle görüştüm. Yazılım kültürü olmayan şirket ortakları nedeniyle sürekli yeni mezun ve yarı zamanlı çalışanlarla bir noktaya getirilmiş projede hatadan adım atılamaz hale gelmişti. Israrla ekibi sormama rağmen cevap alamayınca süreci devam ettirmedim.

Çok havalı ismi olan ama sıkıcı bir kamu ihalesi için harcamalık personel arayan bir şirketle karşılaştım. Yapay zeka üzerinde çalışan ve görüntü işleme yapan bir şirket beni arayınca çok sevinmiştim. Ancak bir kamu ihalesi için artık neredeyse kullanılmayan bir teknolojide proje geliştireceklerini öğrenince sevincim boğazımda kalmıştı. Neyse ki dürüst davranmışlardı, zamanımı ve zamanlarını boşa harcamadılar. Çarkların dönmesi için para gerekli elbet ama kamu ihalesine bulaşan bir şirketin düzen tuttuğunu hiç görmedim.

Israrla aldığım maaşı soran, tecrübem olamayan bir alanla ilgili iş görüşmesine zorlayan İK danışmanlarına selam olsun. Başkalarının zamanını harcamaktan çekinmeyen bu danışmanlara dikkat edin. Umut tacirliğinin yeni yüzü bunlar. Ne beni ne de personel arayın şirketi dinlemeyen sadece alacağı komisyona odaklanan bu kişiler yeni tür İK spam’ı.

İstanbul’da olup da “remote” olarak anadoludan ucuza yazılımcı kapatmak isteyen şirketlere yem olmamak için sektördeki maaş aralıklarına hakim olmanız gerek. Sektöründe öncü olan bu tür şirketler piyasa uyanmadan bu fırsatı değerlendirmek istiyorlar. Anadoludaki yazılımcılar uyanmadan onları avlamayı düşünüyorlar. Ancak bilgi çağında bilginin yayıldığını pek hesaba katmıyorlar!

E-ticaret işiyle uğraşan ve birçok yazılımcının çalışmak istediği şirketle de iş görüşmesi yapma şansım oldu. Yeterince “cool” olmadığım için ikinci görüşmeye devam edemedim. Aynen öyle. Teknik soruları güzel cevapladım, hayali sistem mimarileri bile kurdum. Şirketi ve ürününü biliyordum. Şirketin blog yazılarını takip ediyordum. Şirketin katıldığı etkinlikleri de izleyip dinliyordum. E-ticaret tecrübem de vardı. Ama mülakatı yapan arkadaşların kullandıkları plaza dilini zor anlıyordum ve ben onlar kadar havalı değildim. Mülakatı yapan kişilerin benden genç olması nedeniyle benden elektrik alamaması çok profesyonel bir davranıştı. Kendilerini tebrik ediyorum.

Yurt dışındaki şirketlerle olan görüşmelerimi yazının sonuna sakladım. Bu şirketlerle olan görüşmeler çok ağır ilerliyor çünkü bu şirketlere başvuranlar çok. Dünyanın her bir köşesinden başvuru alan şirketlerin radarına girmek kolay değil. Genellikle bu şirketlerde en azından 3 görüşme oluyor. Önce İK, sonra teknik görüşme sonra yine İK ya da CEO ile görüşme. Doğal olarak ingilizce konuşabilmenizi bekliyorlar. Kusursuz bir ingilizce konuşmanıza gerek yok. Derdinizi anlatabilin yeter. Teknik mülakatlar ise gerçekten zor. Genel yazılım problemleri soruyorlar, gerekli olan problemi çözebilmeniz. Yeterli olan ise nasıl çözdüğünüz. İş görüşmesine devam edebilmenin sırrı nasıl çözdüğünüzde. Temiz kod ve tasarım şablonlarını heyecana yenik düşmeden uygulayabilmeniz lazım.

Şu an yurt dışındaki bir şirket için uzaktan çalışıyorum. Öğrendiğim ve öğreneceğim çok şey var bu şirketten.

Bu süreçten aldığım dersler şunlar:

  • Özgeçmişiniz daima güncel olsun. Güncellikten kastım yeni teknolojiler içermesi!

Ne zaman iş değiştirmeniz gerektiğini ve hangi işin sizin için doğru olacağını size tek bir kişi söyleyebilir: o da SİZ. O yüzden kendinize iyi bakın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yeteneğini Kaybeden Yazılımcı

KPSS Çalışan Yazılımcı

On-Prem Çilesi